Posts

Showing posts from April, 2013

FUNDA KERİME NADİR

    Vedat Paris’te okuyan genç ve bekar biridir. Tatil için akrabalarının çiftliğine gelir. Onlar yürüyüşe çıktığı bir gecede o, yalnız başına oturup dışarıyı seyreder. Yürüyüşe katılan Fehiman düşüp yaralanır. Diğerleri yürüyüşe devam ederler. Fehiman topallayarak eve gelir. Vedat yarayı pansuman ederek genç kızla biraz konuşur. Fehiman sürekli Vedat’a iltifatlarda bulunur. Kızvedat’ın tekrar Paris’e gideceğine üzülmektedir. Gidip yatağına yatar. Ertesi gün Vedat vazifesi için tekrar Paris’e gider. Vedat Paris’e gideli sekiz ay olmasına rağmen çiftliğe sadece dört tane mektup gelir. Fehiman’a ise sadece selam vardır. Yağmurlu bir akşamüzeri, bir adam gelir. Vedat’tan kötü bir haber getirmiştir. Önce Fehiman’a söylemeye cesaret edemese de sonra ona Vedat’ın bir kaza sonucu iki bacağını kaybettiğini söyler. Hemen Vedat’ı içeri alırlar. Fehiman üzüntüsünden bayılır. Fehiman’ın annesi, dadısı ve diğerleri de olayı üzüntüyle karşılarlar. Vedat’ın bir hizmetçisi olmasına rağmen Fehiman ona

FAUST GOETHE

Eser, 'Tiyatroda ön oyun' başlıklı bölümle başlamaktadır. Bu bölümde, tiyatro müdürü, ozan ve palyaço arasında  diya­loglar söz konusudur. Tiyatro müdürü, sahnelenecek bir o-yun üzerinde ozan ve palyaço ile konuşur. Her oyunda onla­ra yardım ettikleri içirt mutludur. Fakat aralarında görüş ayrılıkları vardır. Tiyatro müdürü, sahnelenecek oyunun se­yirciyi merak ettirecek olaylardan oluşması gerektiğine inan­maktadır. Ona göre tiyatro, halkın ruhunu doyurmalıdır. Ozanın ise kusursuz bir yapıtın, uzun yılların ve emeğin sonu­cunda olunabileceğini düşünmektedir. Seyircinin beklentisi yeterli değildir ona göre. Palyaço ise seyircinin sadece eğlen­ceyi istediğine inanır. Neticede, tiyatro müdürü bütün imkân­ları kullanarak iyi bir oyun düzenlemelerini istemektedir. Oyun, gökyüzünde mukaddime ile başlar. İsrafil, Cebra­il, Mikail ve Mefistofeles arasında bir diyolog geçer. Mefistofeles ile diğer melekler arasındaki farklılık bu konuşmayla or­taya çıkar. Konuşmalardan Mefistofeles'

GARİPLER SOKAĞI OKTAY AKBAL

Garipler sokağı iki mezarlık arasında tozlu, çamurlu yollarlarla uzanan bir sokaktır. Burda her meslekten insan vardır. Manav,kasap, kunduracı,arabacı,memur,ustabaşı,amele, işçi kız, dul,ihtiyar, çocuk… Burda herkes sabahın erken saatlerinde işine gider aksam olunca ellerinde yiyecek poşetleriyle evlerine dönerler. Gündüzleri gürültü, patırtı eksik olmaz. Kadın dedikoduları,çocuk sesleri birbirine karışır. Her evde bir zaneat erbabı yetişmiştir. Kadın, erkek,çocuk herkes elleriyle bir şeyler yapmasını bilir. Akşamları işten dönenler sokak ortasındaki kahvede buluşur. Bu sokakta kavga hiç eksik olmaz. Kavgalar tatlılıkla bastırılınca sokak tenhalaşır. Sokağın ortasındaki kahvede iyi günlerde sandalyeler sokağı boydan boya kaplar. Tavla,iskambil,domino,kumar oynanır,bol bol küfürler edilir. Kış günlerinde kahve tıklım tıklım olur. Kahveyi bir kadın işletir. İsmi Zülfü’dür. Kahvenin arkasındaki odada oturur. Mahallenin kodamanlarındandır. Bütün kararlar burada alınır. Her konuda Zülfü’ye

ESKİCİ BABA KEMALETTİN TUĞCU

Ahmet ve Ayten birbirleri ile evlenmek isterler. Ayten’in babası Ahmet işsiz ve fakir olduğundan bu evliliğe razı olmaz. Çünkü kızı iyi yetişmiş zengin bir ailenin kızıdır. Yine de iki genç evlenirler ve birde kızları olur. Ahmet bir şirkette kamyon şoförlüğü yaparak ailesini geçindirmeye çalışır. Ahmet kamyon şoförlüğü nedeniyle ne ailesini her zaman görebilir ne de yeterince para kazanabilir. Bir gün şirkette Ahmet eski arkadaşlarından Arif’i görür. Onun eski taksisini satmak istediğini öğrenir. Karısı da ona aile yadigarı mücevherlerini vererek bu taksiyi almasını söyler. Ahmet de bir kısmını peşin bir kısmını taksitle vererek taksiyi alır ve çalışmaya başlar. Bayrama yakın eve bir adam gelir. Leyla hanımın gönderdiği paketi Ayten’e verir. Çok şaşıran kadın bu adamın ve Leyla hanımın kim olduğunu sorar. İdris adındaki bu adam kendisinin bir barda şef garson Leyla hanımında aynı barda danslar yapan biri olduğunu söyler. Ayten’in paketi açtığında şaşkınlığı daha da artar. Çünkü kocası

GAZİ’NİN DÖRT SÜVARİSİ Burhat Cahit Morkaya

Bu roman Kurtuluş savaşımızı Türk Milletinin göstermiş olduğu mücadeleyi çarpıcı şekilde gözler önüne sermektedir. Yazar diğer eserlerinde olduğu gibi Milli mücadeleyi, kahraman insanlarımızı, yaşanılan zorlukları, heyecanları, mutlulukları, üzüntüleri romanında anlatmıştır. Romanın konusu, yurdumuzun işgal altında olan yerlerinden Maraş, Urfa, Antep’te düşmana karşı girişilen mücadeleyi ve bu mücadelede başrol oynayan insanları ele almaktadır. Romanın ana fikri ise, bir millet topraklarının büyüklüğüyle düşmana hiçbir şey yapamaz. Göstereceği fedakarlık ve azimle düşmanla başa çıkabilir, bağımsızlığına kavuşur. Türk Milleti bu mücadeleyi asla unutmamalıdır. Çünkü bu günleri görerek geçmişten dersler çıkarıp geleceğe bakacaktır. Bakmazsa yok olup gitmeye mahkumdur. Yazar, 1918 yılındaki durumunu anlatarak romanına başlamıştır. Osmanlı devleti tarihe karışmıştır. Bütün sınırlarımız açılmış, düşman kuvvetleri topraklarımız işgal etmişlerdir. Mütareke olmuş, galip devletler dört yıl silah

ESKİ HASTALIK Reşat Nuri GÜNTEKİN

Züleyha, küçük yaştan itibaren annesiyle birlikte İstanbul’da yaşayan bir kızdır. Batı kültürünün yaşam tarzında büyüyen ve eğitimini bu yabancı okullarda tamamlayan Züleyha’nın babası Ali Osman Bey, subay olup bu yıllarda Anadolu’nun düşman işgalinden kurtulması için Millî Mücadeleye katılır. Züleyha’nın İstanbul’da geçirdiği yıllar aynı zamanda İstanbul’un düşman işgali altında olduğu yıllardır. Bu sebeple batı kültürünün etkisi burada yaygın olarak görülmekte ve İstanbul sosyetesi de bu yaşam tarzına ayak uydurmaya çalışmaktadır. Züleyha, dayısı Şevki Bey’in tanınmış kişilerden olması sebebi ile bu yaşantıdan uzak değildir hatta bu yaşayış biçiminin yaygın olması için uğraş verenlerden birisidir. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra Millî Mücadele sona erer ve Ali Osman Bey, İstanbul’a geri döner. Fakat burada kalıcı değildir ve görevi gereği Anadolu’ya geri dönmesi gerekmektedir. Bu sefer ailesinden ayrı kalmak istemeyen Ali Osman Bey, ailesinin de kendisiyle birlikte gelmesini ister.

ATEŞ OLUR DA YAKMAZ MI Abdullah Ziya KOZANOĞLU

Azire ve Mazlum üç yıldır evli olan bir çifttir. Füsun adında bir kızları vardır. Bir gün Azire, mahalledeki arkadaşlarıyla birliktedir. Akşama doğru onların yanından ayrılmak isteyince arkadaşları onu bırakmazlar. Azire kocası ile sinemaya gidecektir. Mehtaplı bir gecedir. Komşuları Moda’ya gitmek isterler. Azire’yi kollarından tutup kuş gibi havada uçururlar. Mazlum yanından geçen bu çılgın alaya bakakalır. Sabri Mazlum’un koluna girerek hakimin kadınlar olduğunu söyler. Moda’ya mehtabı izlemeye gitmişlerdir. Safiye adında dul ve basit bir kadın vardır. Safiye erkeklere karşı fazla ilgilidir. O gece Mazlum ile uğraşmaya başlar. Mazlum da Safiye ile ilgilenir ve ona iltifatlarda bulunur. Aralarında bir yakınlaşma olur. Eve dönerlerken Safiye ile Mazlum diğerlerinden arkada kol kola yürürler. Eve geldiklerinde Azire ile aralarında bir konuşma geçmez ve uyurlar. Ertesi gün Mazlum işe gider. Azire’nin arkadaşı Sevide ile kocası Rıfkı gelir. Laf lafı açar konu dün geceye gelir. Azire dert

HANDAN Halide Edip Adıvar

Refik Cemal, Cemal Bey’in baldızı Neriman ile evlenecektir. Neriman Cemal Bey’in kızlarıyla yaşıttır ve onlarla büyümüş, alafranga bir çocukluk geçirmiştir. Ailenin ayrıca Handan adında bir kızı vardır. Herkesin gözbebeği olan Handan, insanları çok çabuk etkileyebilen, kendisini sevdiren bir kızdır. Neriman’la kardeş gibi olan Handan, Nerman’ı küçüklüğünden beri yetiştirmiş, onu benliği altına almış gibi etkilemiştir. Neriman onun uğruna herşeyini verecek, ölümü bile göze alabilecek durumdadır. Evlilik zamanı Handan, kocası Hüsnü Paşa ile birlikte Paris’te yaşamaktadır. Handan, gençliğinde Nazım adlı birisini sever ama Nazım sosyalist birisidir. Onun ideallerini ve amaçlarını kendisinden üstün tutup daha çok seveceğini düşünen Handan, Nazım’ın evlenme teklifini reddeder ve Hüsnü Paşa ile evlenir. Nazım bu olay üzerine kendini asar ve sorumlusu olarak Handan’ı gösteren bir mektup bırakır. Handan, bu olaydan dolayı kendini hiç affetmez ve Hüsnü Paşa ile olan  (bilgi yelpazesi.net)  evlil

HAREM Ömer SEYFETTİN

Sermet adında bir adam, karısı Nazan’ın kendisini başka bir erkekle aldattığını, karısı da Sermet’in kendisini başka bir kadınla aldattığını zannediyor. Modern yaşamı seven, lüks olmayı seven, dürüst ve sadakâtli, kalbinde hiç bir kötülük olmayan bir kadındır. Ancak o zamanlar kadınlı erkekli eğlencelere katılmak hiç hoş karşılanmazdı. O ise eğlencelere hem katılıp hem de düzenleyen birisiydi. Bunda hiç bir kötülük düşünmezdi, bunu çağın gereği olarak görüyordu. Sermetse karısının böyle eğlenceler düzenlemesini, hatta o eğlencelerde bulunmasını bile istemezdi. Sermet lüks olmayı, kadınlı erkekli eğlenceleri hiç sevmezdi. Bunun asıl nedeni karısını olduğundan fazla kıskanıyordu. Bir gün Sermet karısının yine böyle bir eğlence düzenlediğini duydu. Sermet aslında Refi adında birinin karısıyla birlikte olduğunu düşünüyordu. Bu olay üzerine karısıyla tartışırlar ve kısa bir süre için ayrılırlar. Daha sonra Sermet yaptığı aptallığın farkına varır ve karısıyla oturup konuşmaya karar verir. Ka

GENÇLİĞİM EYVAH Tarık BUĞRA

İlk başlarda kitabın sonundan başlıyor aslında kitap. Son sahne olarak sayılabilecek İhtiyar ve Delikanlı arasındaki tartışmayı göz önüne seriyor. Güliz’den sonra Sıdıka’yı da kaybetmek onu çileden çıkarmıştır. Delikanlı etrafında gösterdiği mertlik ve delikanlılık sayesinde gizli servise alınmıştır. İhtiyarın onu seçmesindeki sebep gençlik yıllarına çok benzemesi ve kendi yaptığı hataların onda bulunmamasıdır. Çünkü kendisinden sonra teşkilatın başına onu geçirmeyi planlamaktadır. Delikanlı bunu bilir ama daha sonraları teşkilata giren Güliz’le tanışır. Mesleğine göre ona aşık olmaması lazımdır ama duygularına yenilir. İtiyardan gizlerler ama günün birinde öğrenir. Daha sonra ayrılırlar. Delikanlı sonraları Sıdıka’ya aşık olur. Buna dayanamayan Güliz onu öldürür. Kitabın finalinde  (bilgi yelpazesi. net)  İhtiyar ve Delikanlının konuşmaları vardır. İhtiyar Delikanlıya baştan aşık olmaması gerektiğini söyler. Ve en sonunda Delikanlı merhumeyi nasıl bilirdiniz?’sorusunu güçlükle cevapla

HAYVAN ÇİFTLİĞİ Geoerge ORWELL

Ingiliz yazar G. Orvell'in yazdığı bu eser, bir hayvan çiftliğindeki iktidar mücadelesini anlatıyor: Çiflikteki büyük Domuz, diğer hayvanları gizlice toplayıp, bir takım vaatlerle, onları mevcut yönetime karşı birlikte hareket etmeye çağırır. Büyük Domuzun yanında, bir de "karayı ak, akı kara gösterebilecek" kadar ikna kâbiliyeti yüksek, genç bir domuz vardır. Hayvanlar ikna edilir ve domuzlar yönetimi ele geçirir... Yeni yönetimin ilk işi, önceki yönetimin izlerini yok etmektir, eskiye ait ne varsa, hepsi imha edilir. Yeni iktidar, bir takım ilkeler belirler, bu ilkeler bir duvara büyük harflerle yazılır: -Hiçbir hayvan yatakta yatmayacaktır. -Hiçbir hayvan alkol içmeyecektir. -Hiçbir hayvan, diğer bir hayvanı öldürmeyecektir. -Bütün hayvanlar eşittir. Yeni yönetimle, diğer hayvanlar arasındaki ilk ihtilaf, inek sütlerinin ne olacağı, nerede kullanılacağı konusudur. Büyük domuz: "Siz sütü bırakın" diyerek, hayvanları çalışmaya gönderir. Hayvanlar akşam döndükle