GAZİ’NİN DÖRT SÜVARİSİ Burhat Cahit Morkaya


Bu roman Kurtuluş savaşımızı Türk Milletinin göstermiş olduğu mücadeleyi çarpıcı şekilde gözler önüne sermektedir. Yazar diğer eserlerinde olduğu gibi Milli mücadeleyi, kahraman insanlarımızı, yaşanılan zorlukları, heyecanları, mutlulukları, üzüntüleri romanında anlatmıştır.

Romanın konusu, yurdumuzun işgal altında olan yerlerinden Maraş, Urfa, Antep’te düşmana karşı girişilen mücadeleyi ve bu mücadelede başrol oynayan insanları ele almaktadır.

Romanın ana fikri ise, bir millet topraklarının büyüklüğüyle düşmana hiçbir şey yapamaz. Göstereceği fedakarlık ve azimle düşmanla başa çıkabilir, bağımsızlığına kavuşur. Türk Milleti bu mücadeleyi asla unutmamalıdır. Çünkü bu günleri görerek geçmişten dersler çıkarıp geleceğe bakacaktır. Bakmazsa yok olup gitmeye mahkumdur.

Yazar, 1918 yılındaki durumunu anlatarak romanına başlamıştır. Osmanlı devleti tarihe karışmıştır. Bütün sınırlarımız açılmış, düşman kuvvetleri topraklarımız işgal etmişlerdir. Mütareke olmuş, galip devletler dört yıl silahla yenemedikleri Türkiye’yi telsiz, telgraf, yoluyla komutlar vererek işgal etmişlerdi.

Ordu dağıtılmış, silahlar alınmış, önemli hareket noktaları tutulmuştu. Son padişah Vahdettin’de yerini kaybetmemek için bunlara sesini çıkartmamış, işgal devletlerinin istediklerini yerine getirmeye çalışmıştır.

İtilaf devletleri, Anadolu’daki azınlıkları da yanlarına alarak ülkeyi kendi aralarında bölüşmüşlerdir. Fakat onlar bir şeyi unutmuşlardır. Türk’ün silahını, parasını, malını, mülkünü alabilirsin ama içindeki kahramanlık duygusunu, vatan sevgisini asla.

Ülkeyi paylaşımla beraber Fransızlar Maraş, Antep ve Urfa’yı istila etmek için harekete geçtiler. Bunun içinde öncelikle buradaki Ermenilere silah verdiler. Ermeni kiliselerine cephane doldurdular. Bu haberler Maraş’ta, Elbistan’da, Urfa’da dilden dile dolaşıyordu. Bunlar Elbistan’a yeni yayılmıştı ki yıldırım süratiyle dört süvari kasabaya gelmişti.

Bu kişiler şehir eşrafından Nakipzade Mehmet Efendinin evine indiler. Halk bu dört süvarinin peşinden koşup kim olduklarını öğrenmek için evin önünde toplandı. Birden haber patladı. Mustafa Kemal Paşa yardımcı göndermiş, arkadan kuvvet geliyormuş. Bu doğru idi. İçeride müdafaacı hukuk reisinden Kılıç Ali Bey bulunuyordu.

Halk bu olay karşısında büyük sevinç yaşadı Mustafa Kemal’den yardım gelmişti. Buz kesilen yürekler ısınıvermiş, kararan gözler aydınlanıvermiştir.

Kılıç Ali Bey bir dakika bile kaybetmeden hemen işine başlamıştır. O, Maraş ve Antep’i Fransızlardan, Ermeni çetelerden kurtaracak, Suriye hudutlarından, Karadeniz kıyılarına kadar genişleyecek istilayı durduracaktı.

Bunu içinde yanında gelen Yürük Selim adındaki arkadaşı ile iki süvari neferi vardı.

Fransızlar ve Ermeniler iyice galeyana gelip, Türk insanının en alıcı yerlerinden vurmaya başlayınca, Türk milleti için savaş kaçınılmaz oluyordu. Namusumuza, canımız kastedilmişti. Halk korku ve panik içindeydi. Kılıç Ali Bey düzenli bir ordunun olmamasından dolayı, şehirdeki ve çevre yerlerdeki gençleri bir araya toplayarak en azından bir birlik oluşturmaya çalışmıştı. Halkımız savaştan yeni çıkmış ve biçare durumdaydı. Silah ve cephane yok denecek kadar azdı. Bu şartlarla Fransızlara dilenilmeye çalışılıyordu. Fransızlara çeşitli illerden yardım geliyordu. İlk önce buna olanak sağlayan yollar tutuldu ve yardım kesildi.

Kılıç Ali Bey, Elbistan’daki karargahında devamlı haberleşme içindeydi. Maraş’ta olup bitenleri hemen öğreniyordu. Fransızlar ve Ermeniler gün geçtikçe daha da kötüleşiyordu. Kılıç Ali Bey, küçük çapta da olsa halka silah dağıtıyordu. Ayrıca Maraş’ın bütün önemli tepelerini, kontrol noktalarını ele geçirmeye başlamıştı.

Fransızlar bu olanlar karşısında yardımcı kuvvetler istediler. Fakat birliklerimiz buna izin vermedi. Fransızlar çaresiz kalmışlardı. İşte (bilgi yelpazesi. net) bunlar yaşanırken Kılıç Ali Bey ve birlikleri Maraş’a hareket ettiler. Uzun ve öldürücü bir yoldan sonra şehre ulaştılar. Çaresiz kalan Fransızlar ve onların yandaşları olan Ermenilere karşı saldırıya geçtiler. Maraş halkının da desteğiyle şehir işgalden kurtarıldı.

Şehirde büyük bir coşku ve mutluluk hakimdi. Fakat Antep’te hala Fransız askeri bulunmaktaydı ve halk büyük bir korku içindeydi. Kılıç Ali Bey, Maraş’ta olduğu gibi Antep’te de düşmanı çaresiz bırakıp yok etmeyi planlıyordu. Bu güçte Türk halkında bulunmaktaydı.

Antep, Fransızların yardım alacakları bölgelere daha yakındı. Bu yüzden hemen harekete geçilip Kilis ve İslahiye yolları kapatıldı. Hemen her köyde milli teşkilat kuruldu. Antep’te Fransızlar kuvvetli idi. Çünkü öz Fransızların yanında, Senegalli ve Cezayirlilerde bulunmaktaydı. Ermeniler cabası idi.

Bütün bu kuvvetler rağmen Türk halkı inancından hiçbir şey kaybetmemiştir. Tren yolları ve köprüler tahrip edilerek, düşmanın kuvvetlendirilmesi engellenmiştir. Ayrıca bu bölgede bulunan ağalar, Milli kuvvetler tarafından alınmıştır.

Artık Antep’i düşmandan kurtarmanın zamanı gelmiştir. Kılıç Ali Bey Fransız Kumandanına haber yollayıp, bir gün içinde şehri terk etmesini söylemiştir. Haber gelmeyince birliklerimiz saldırıya geçmiş, Anteplilerin de ellerinden geleni yapmasıyla şehir düşmandan kurtulmuştur.

Türk milleti bu zaferle dünyaya; Türkiye, Türklerin vatanıdır. Asla parçalanamaz ve yok edilemez düşüncesini haykırmış ve bunu en iyi şekilde göstermiştir. Kahraman Türk milleti en zor şartlarda bile vatanını korumasını bilmiştir. Bunları Antep ve Maraş’ta görmekteyiz.

Roman, Kılıç Ali Bey ve yanındaki arkadaşlarından bahsetmekte. Çoğunlukla Kılıç Ali Beyin göstermiş olduğu başarı ve liderlik anlayışı romanın içeriğini kapsamakta, yanındaki arkadaşlarının da onun emriyle yaptıkları işler görülmektedir.

Roman, kurtuluş savaşı yıllarını, Antep ve Maraş şehirlerinde yaşanılan mücadeleyi anlatmaktadır. Geçmişte yaşanılan olaylar üzerinde durulmuştur. I. Dünya Savaşı’yla yenik duruma düşüp, ülkesi işgal edilen bir Milletin, bundan kurtulmak için verdiği mücadele ve bu mücadele sonrası başarısı görülmektedir.

Yazar, Cumhuriyetten sonra eserini yazmıştır. Romanında Türkçe’yi iyi bir şekilde kullanmaya çalışmıştır. Bazı yabancı kelimeler olsa da anlaşılır bir dil kullanmış ve olaylara akıcı bir şekilde aksettirmiştir. Gerçek olayları, abartmadan, yanıltmadan aktarmıştır. Bütün bunlar romana değer kazandırmıştır.

Türk tarihini ilgilendiren bu olayı, yaşayanların ağzından aldığı cümlelerle güzel bir şekilde ifade etmiş eserini tam bir tarihi roman havasına bürümüştür.

Comments

Popular posts from this blog

SHACO

Elveda Buhara Kitap Özeti- Yavuz Bahadıroğlu

SORAKA