Posts

Showing posts from June, 2013

MUSTAFA DÖNMEZ – GİZEMLİ YOLCULUK

Caz rock & fusion topluluğu Atmosferi 1986 yılında kuran ancak ilk albümü “Ağaçların Öyküsü”nü 20 yıl sonra 2006′da yayınlayan Mustafa Dönmez, usta parmaklarından dökülecek melodiler için bizi bu sefer 20 değil sadece 2 yıl bekletti. Dönmezin kendi adıyla yayınlanan ilk albümü “Gizemli Yolculuk”ta Atmosfer’den aşina olduğumuz astral doğaçlamaların devam ettiğini görüyoruz. Albümün en trajik özelliği ise, herkesin çok sevdiği ve saygı duyduğu yetenekli müzik insanı Tanju Duru ile başlayan yolculuğunun onsuz bitmesi. Dönmez albüm için ‘yaşadığım iyi ve kötü, öğrendiğim, sevdiğim, sevmediğim her şeyin bileşkesi’ demiş. Multienstrumantalist Dönmez albümde gitar, perdesiz gitar, e-bow, tar, banjo, slide gitar, gitar synth, akustik ve 12 telli akustik gitarlar, zille, vokal, bas gitar, perdesiz bas ve davul çalmış.

Mirza Muhammed Ali Cemalzade Kimdir-Hayatı-Biyografisi

20. yüzyıl İran edebiyatının en önemli temsilcilerinden. Beyrut ve Avrupa’da öğrenim gördü. Fransa’da hukuk okuduktan sonra Berlin’e geçti ve burada yabancıların İran’a müda¬halesine karşı çıkan İranlı milliyetçilere katıldı; ünlü Kava dergisi için yazılar yazdı. İlk başarılı öyküsü Farsi Seker est (Farsça Şekerdir), 1922′de Yeki Bud Yeki Nebud (Bir Varmış Bir Yokmuş) adıyla yayımla¬nan ve modern İran düzyazısının öncüsü kabul edilen öykü kitabında yayımlandı. Yapıtın, toplumu cesur ve yergili bir biçim¬de eleştirmesi tutucu çevrelerde tepki uyan¬dırdı. Cemalzade, bunu izleyen 20 yıl boyunca edebiyatla uğraşmadı. 1931′de Cenevre’de¬ki Uluslararası Çalışma Bürosu’nda görev aldı. Bu görevde kaldığı 25 yıl içinde ara şıra İran’ı ziyaret etti. Bu arada Cenevre Üni- versitesi’nde Farsça öğretti. Yapıtlarından çoğunu II. Dünya Savaşı döneminde ve sonrasında yazdı. Yergili romanı Darü’l- Mecaniriden (1941; Tımarhane) sonra yaz¬dığı Kulteşen-Divan’da (1946; Divan Muha¬fızı) çağdaş İran kültürü

Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli

Gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının gittiği sabah; her şey o zaman başlamıştı, kim bilir beklide, bitmişti o sabah kadının, küçük deri valizi, önü acık kahve rengi paltosuyla hesabı ödeyip gider. Bir hafta içinde geri geleceğini söyler ve bundan sonra otel katibi Zebercet’in bütün hayatı değişir. Günleri onu beklemekle geçer O sabah kadın giderken bir adam gelir 50 – 60 yaşlarında emekli subay olduğunu söyler. Otele girerken, kapıda, çıktığını gördüğü gecikmeli Ankara treni ile gelen kadının odasına ister, ama kadın odasının bırakmamıştır. Öğleleri dışarı çıkar, gelince de salonda oturur gazete yada kitabını okur. Arada bir, kapı açılınca başını uzatır bakar. Ertesi gün ve takip eden birkaç gün, Zebercet gecikmeli Ankara treniyle gelen kadını bekler. Vaktinin büyük bir kısmını kadının kaldığı odada geçirir. Sigara küllüğüne ve boş çay bardağına terliklerin yerine bakarak kadın hakkında düşüncelere dalar. O yatakta yatar ve onun unuttuğu havlu ile kurulanır. Aşık olmuştur sanki Zebe

Tülay Ferah Soğuk Yatak

Image
İlişkilere çok yakından bakmanın yol açtığı, hem evlilik içinde hem de evlilik dışında, kadını da erkeği de çaresizliğe sürükleyen körleşme… yeni çıkan kitaplar - Bireyin kafasını her türlü bilgiyle doldururken nasıl yaşanacağına dair hiçbir ipucu vermeyen modern dünyanın yarattığı ürkütücü yalnızlık… Bir boşanmanın ardından kadının yaşadığı mahşeri sıkışmışlık… İnsan ilişkileri, aşk halleri ve yaşamın soluğu üstüne sekiz romanı olan  Tülay Ferah,   Soğuk Yatak  adlı romanında boşanmanın travmalarını anlatırken birçok örnekten yola çıkarak, aşkı, kadınları, kadın-erkek ilişkilerini, aileyi, evlilikleri ve yabancılaşmayı mercek altına alıyor. Tülay  Ferah’la romanını konuştuk. -Çağdaş bir kent kadını Mercan… Aşk ve ayrılık ile başa çıkmada en çok neden bu kadar zorlanıyor, ardından bu denli perişan oluyor? Neden ‘bunları yaşayacağımı bilsem boşanmazdım’ cümlesini kuruyor? Maddi bağımsızlığı elinde, entelektüel anlamda boş değil, çevresi var, kültürel, sosyal olanaklarla dolu bir ortamda

BABALAR VE OĞULLAR (TURRGENYEV, RUS-REALİST)

Eserlerinde umut, çaresizlik ve hüsran gibi duyguları yoğun olarak işleyen Turganyev romanlarının zirvesini oluşturan “Babalar ve Oğullar“da adeta yaşadığı bunalımlar çağının insan ruhundaki akislerini çizer. Eserlerinde zıt kişiliklerin, mutlulukla mutsuzluğun, maddeyle ruhun, iyiyle kötünün çarpışmasını da bütün şiddetiyle hisettirir. “Babalar ve Oğullar”da Turganyev; Nihilist (hiçbir iradeye boyun eğmeyi ilke olarak kabul etmeyen görüşlerin genel adı) bir kişilik olan Bazarov’un dünyada varolan bütün kuruluşların yıkılması gerektiğini savunarak neredeyse iki kere ikinin dört etmemesi gerektiğini hayal ederken düşünce yapısının tam tersi duygularla oradan oraya savruluşunu izletiyor bize. O kadar ki aşkı bile inkar eden bu kişi bir kadına aşık olduğunu anlayınca kendini inkar etme durumuna düşüyor.

VE O HİÇBİR ŞEY DEMEDİ (HEİNRİCH BÖLL, ALMAN)

Evlilikte yakınlaşma ve  yaban cılaşma temasını işleyen Ve O Hiçbir Şey Demedi, romanın iki kahramanının sesleriyle ulaşır okura. Her ikisi de değişimli olarak içsel ve dışsal yaşantılarını anlatırlar. Böylece bu iki kişinin birbirine koşut giden yaşamları ve aslında birbirine ulaşmaya çabalayan bu insanların yalnızlığı açığa çıkar. Küçük bir kiralık odada karısı ve üç çocuğuyla bir arada yaşamanın sıkıntısına katlanamayan Fred Bogner, onlardan ayrılır. Kiliseye ait bir büroda telefoncu olarak çalışmaya başlar. Savaş sonrası Almanya’sının bir büyük kentinde sokakları arşınlar, içer ve oyun makinelerinde zaman öldürür. Karısıyla bir otelde geçirdiği hafta sonundan sonra ise kesin ayrılık kaçınılmaz görünür. Ancak çok geçmeden Bogner sevmekten asla vazgeçemediği karısında yepyeni bir insan bulur. Savaş sonrası Alman edebiyatının en gerçekçi ve en sarsıcı romanlarından biri olan Ve O Hiçbir Şey Demedi, Alman yazar Heinrich Böll’ü üne kavuşturan roman olarak bilinir.

BABASIZ EVLER (HEİNRİCH BÖLL)

Yazar ;romanı, savaşın dehşetini değişik bir bakış açısından sergiler. Kitapta savaş,cephelerden değil, fakat ‘sonrasında’, savaşın bitiminin ardından, o savaşta ölmüş babaların ve kocaların geride bıraktıkları insanların evlerinden yola çıkarılarak anlatılır. Bu bakış açısından dış dünyada ‘bitmiş’ olan savaş, babasız ve kocasız kalmış olanlar için hala belki de çok daha korkunç bir biçimde sürmektedir.Çocukların dulların ‘yeni’ yalnızlıkları, genelde yıkıma sürüklenmiş bir toplumda bireysel yıkımların üstesinden gelebilmenin zorluğu ve kimi zaman da olanaksızlığı, ‘savaştan sonraki savaş’ın temel sorunlarıdır. Heinrich Böll’ün Babasız Evler’i, barışla son bulamayan savaşların sonrasız öyküsüdür.

DÜNYA NİMETİ (KNUT HAMSUN, NORVEÇ)

Dünya Nimeti, 1917’de çıktı. Issız toprakları canlandırmak için insan gücünün verdiği imtihanları, tabiat kuvvetleriyle çetin savaşları hikâye eden bu roman, katı ve boş topraklara düşen alın terlerinin önce kıt kanaat, giderek cömert hasadını, bu başarıdaki büyük hazzı dile getirir. Bu kitapta Hamsun 20 yüzyıl insanının destanını yazmış. Önüne bir model almadan, başaran insanın büyüklüğünü gözler önüne sermiştir.. Roman, cahil bir göçmen olan İsak’ın basit, cahil karısı İnger’le birlikte, çorak ve haşin toprakları sabırla nasıl bereketli, yeşil bir yurt parçası haline getirdiğini anlatır.

BÜYÜK UMUTLAR (C.DİCKENS)

Romanda, ergenlik dönemine yeni bir adım atan Finn’in ulaşılmaz bir  kadın a olan büyük aşkı konu ediliyor. Dickens’ın romanları içinde konu ve işleyiş açısından bambaşka ve üstün özelliklere sahip bir roman. Kısa adı Pip olan Phillip, küçük bir çocukken anne ve babasının mezarı başında kaçak bir mahkumla karşılaşır. Ablasının mutfağından yiyecek çalarak bu mahkuma yardım eder. Kaçak mahkum Pip’in ona yaptığı yardımı unutmaz.

ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR (ERNEST HEMINGWAY, REALİST AMERİKA, 100 Temel Eser)

İspanya’da yaşanan acımasız bir iç savaş… Cumhuriyetçi- Faşist kavgasının yol açtığı yıkım… Oluk oluk akan insan kanı.. Özel bir görevle İspanya’ ya gelen Amerikalının başından geçenler ve yaşadığı tutkulu aşk. İnsanoğlunun vahşilikte ve barbarlıkta hayvanları bile gölgede bıraktığını gözler önüne seren acı panaromalar. En hızlı savaş taraftarlarının ve savaşı bütün korkunçluğuyla yaşayanların barış özlemi…

PARMA MANASTIRI (STENDHAL)

Parma Manastırı”nda, Rönesans sırasında bir İtalyan prensliğinde yaşanan entrikalar anlatılır. Romanın kahramanı Fabrice Del Dongo, özgürlüğüne düşkün, romantik, sıra dışı, aşka bağımlı bir soyludur ve bu özellikleri toplum kurallarına ters düşmektedir. Manastırı, bir yanan karşı konulmaz tutkulara dönüşen karmaşık duygusal ilişkileri anlatırken, bir yandan 19. yüzyılın ilk yarısındaki İtalyan ve Fransız toplumlarını amansız bir eleştiri süzgecinden geçirir.

NANA(EMİLE ZOLA)

Nana, bir fahişedir. İlk önceleri bir tiyatro oyuncusu olan Nana daha sonra fahişe olur ve hayatı bir düşüş içine girer. İlk basıldığı gün on binler satan ve Fransa’yı ayağa kaldıran “Nana” eleştirmenler arasında da büyük ayrılıklara ve tartışmalara yol açmıştı. Bu romanda Zola, bir  kadın ın, bir rejimin (II. İmparatorluk Fransa’sı) ve bir toplumun çürüyüşünü resmediyor. Bu  resim de cinsellik, tarih ve mit hep birlikte yaşıyor ve tükeniyor; aynı anda ve aynı kötü ağız kokusu içinde.

GERMİNAL (EMİLE ZOLA)

Zola, Germinal’i gerçek yaşamdan kurgulayarak, yani içinde yaşayarak, gözlemleyerek kaleme almıştır. 9 Şubat 1884’te Anzin Maden Ocakları’nda bir grev patlak verir. Zola soluğu hemen orada alır. Orada günlerce kalır. Not defteri elindedir; sorar, araştırır, gözlemlerde bulunur.Meyhanedeki maden işçileri ile konuşur. Kazılan yeni galerilere olsa olsa altmış santimlik deliklerden girilir. Maden ocağından çıkan işçilerin tanınmayacak durumda olduklarını görür. “Güldükleri zaman zenci sanırsınız.” Ocak çevresinde barakaları, barakaların içinde açlık sınırında insanları, ocaklardaki kâr hırsı ile ihmal edilmiş kolan lambaları, kazaları, ölümleri ve işçi sınıfının direnişini anlatır. Bu öyle bir kavgadır ki; sımsıcak ekmeğin kokusunu ve ılık ılık akan terin, kanın kokusunu ve bu amansız kavgayı içiçe ve usta kurgularla soluk soluğa, sanki olayın içindeymişsiniz gibi yaşatır size Zola. Aşkı, sevgiyi ve sevdayı ekmek kavgası ile ilmik ilmik işleyen dev bir roman çıkar karşınıza. Öyle bir roman

EKMEĞİMİ KAZANIRKEN (M.GORKİ)

Maksim Gorki’nin ayrılmaz bir bütün oluşturan üç özyaşamöyküsü romanı, yazarın çocukluk ve gençlik yıllarına olduğu kadar 19. yüzyılın bitiminde Rus küçük burjuva katmanlarının hayatına da alabildiğine nesnel bir ayna tutar. Büyük kentlerin uzağında, dünyaları küçük, hayata yönelik talepleri ve ihtiyaçları sınırlı, basit, dini inanç ile batıl inancın karışımından oluşmuş bir tutuculuğun zemininde ayakta durmak için çalışan bu insanların arasında var olma ve oradan çıkışın  öykü sü… Ekmeğimi Kazanırken, yazarın henüz bir çocukken dış dünyayı tanımaya ve hayata çok zor şartlarda tutunmaya çalışan insanların mücadelelerine tanık olma sürecini anlatır. Yazar ın, ninesinin koruyuculuğu ile dış dünyanın acımasızlığı arasında gidip geldiği bu yıllarda, hayatının ikinci bir sığınağı da uzak akrabalarından bir mimarın yanıdır.

MEYHANE (E.ZOLA, NATURALİST FRANSIZ)

Kendi Yorumuyla ‘Meyhane bir gazetede yayınlandığı zaman görülmemiş bir insafsızlıkla saldırıya uğradı, mimlendi, kendisine yakıştırılmayan suç kalmadı.  Yazar  olarak benimsediğim amaçları burada iki satır içinde açıklamak gerekli mi, bilmem. Kenar semtlerimizin kokuşmuş ortamında bir işçi ailesinin kaçınılmaz düşüşünü tasvir etmek istedim. İçkinin ve aylaklığın sonu, aile bağlarının çözülümüne, fuhuşun pisliklerine, dürüstlük duygusunun giderek yitirilmesine, sonuç olarak da yüz karası bir rezillik ve ölüme varıyor. Sadece eylemsel bir ahlak dersidir bu kitap.’ Emile Zola

SUÇ VE CEZA (DOSTOYEVSKİ, RUS REALİST 100 Temel Eser)

Kötülüğü ve kötülük sonucu insan vicdanın yaşadığı azapların her türlü hukuki cezadan daha etkin olduğunu anlatan,  Dostoyevski ’nin büyük eseri… Toplumdaki çarpık adalet anlayışını Raskolnikov karakteriyle irdeleyen Dostoyevski; kötülüğü ve kötülük sonucu insan vicdanının yaşadığı azapların her türlü hukuki cezadan daha etkin olduğunu ileri sürer. Raskolnikov’un  öykü sü aslında biraz da her insan içinde var olan gizli bir yanının öyküsüdür.

SAVAŞ VE BARIŞ (TOLSTOY 100 Temel Eser)

Zamanın Rusya’sını iyisiyle kötüsüyle anlatan bir eser. İnsanın olduğu yerde eksik olmayan aşk, hırs, iyilik ve düşmanlık ve entrika. Bir yanda ne için yapıldığı bir türlü bilinmeyen ve onca insanın ölmesine sebep olan savaşlar; diğer yanda “barış”ın küçük bir sınıfın daimi kaderi oluşu. Savaşta da barışta da dürüstlüğü ilke edinmiş kahramanlar… Hep aykırı bir tip olan Piyer Bezukof ve onun şahsında iyiliğin üstünlüğü…  Kadınlar ın genel konumları ve çıkar çevrelerinin ince hesapları… “kanlı sargılar içindeki bütün bu bozuk insan etleri…” cümlesiyle özetleyebileceğimiz Savaş. balolar. partilerle süslenen barış… Kısacası; Strakof’un deyimiyle “Hayatın, zamanın Rusya’sının, tarihin, sınıf kavgalarının olağan üstü bir tablosu; insana insanlığa ait ne varsa; insanın mutluluğunun ve büyüklüğünün; felaketinin ve küçüklüğünün anlatıldığı bir eserdir Savaş ve Barış.

HACI MURAT (TOLSTOY- REALİST RUS)

Hacı Murat, büyük Rus yazarı  Tolstoy ‘ un olgunluk dönemi romanları arasında yer alıyor. Hacı Murat, on dokuzuncu yüzyıl Kafkas halkları arasında efsaneleşen, Şeyh Şamil’ le davalıdır. Hacı Murat, yurt edinme, hayata tutunma, bağımsızlık, tutsaklık, ihanet ve iktidar sarmalında biçimlenen bir davanın kahramanıdır. Zayıflıklarının ve gücünün farkında bir kahraman, acımasız bir coğrafyanın geniş yürekli insanları arasındaki iktidar mücadelesinde taraf olmak zorunda kalmıştır; Rusları da sevmez, Şeyh Şamil’ i de. ..

Erikler Çiçek Açtı Özeti Esat Mahmut KARAKURT

Bir kurmay binbaşı olan Orhan Bey, Hong Kong’ta meydana gelen terör olaylarından sonra Hong Kong’a gönderilir. Bindiği uçakta Madelena adında bir kadınla tanışır. Bindikleri uçak, kötü hava şartlarından dolayı Şam’a zorunlu iniş yapar. Uçak Şam’a indiğinde bütün yolcular kendilerine bildirilen otele gitmek için uçağı terk eder. Madelena bir uyuşturucu kaçakçısıdır ve Şam’da kaldıkları otelde Şam polisi tarafından tutuklanır. O ana kadar topal taklidi yapan kadının aslında topal olmadığı, bunu kendisini aciz göstermek için kullandığı anlaşılır. Orhan Bey yoluna devam eder. Hong Kong’a vardığında onu bir İngiliz teğmeni karşılar ve kalacağı otele götürür. Komünist bir örgüt Hong Kong’ta terör eylemleri yapmaktadır ve Orhan Bey de buradaki İngiliz ve Amerikan subayları ile birlikte bu örgütü çökertmek için çalışacaklardır. Orhan Bey boş kalan zamanlarında sivil olarak gezer ve kendisini milyoner bir tüccar olarak tanıtır. Bu sayede bir kadınla tanışır ve samimi bir dostluk kurar. İsmi Çin

Bir Ölünün Defteri Özeti Halit Ziya Uşaklıgil

Yağmurlu bir gecede Hüsam,karısı ve çocukları İsmet ile Fuad evde otururlarken   yaşlı bir adam eve gelir ve Hüsam’ın onunla birlikte gelmesini ister.Hüsam’ı en yakın arkadaşı Vecdi’nin yanına götürür.O gece Vecdi hayata gözlerini yumar ama Hüsam’a kara bir defter bırakır.Bu,Vecdi’nin çocukluktan ölümüne kadar olan hayatını yazdığı günlük niteliğinde bir defterdir.Hüsam gefteri okumaya başlar… Vecdi ile Hüsam çocukken bir yatılı okulda kader arkadaşı olurlar.Vecdi’nin bir de halası ve halasının kendi yaşlarında Nigar adında bir kızı vardır.İleriki yıllarda hem Vecdi hem de Hüsam Nigar’a aşık olurlar.Fakat Nigar Vecdi’yi bir kardeş gibi gördüğü için kalbi Hüsam’a vurulur.Vecdi Hüsam’a olan ve çocukluk yıllarından gelen samimi arkadaşlıktan soğur,çünkü Hüsam artık Vecdi’yi anlamaz,ona fazla ilgi göstermez olur Kendisini onlardan uzaklaştırmak ister.O sırada cereyan etmekte olan Balkan savaşlarına gönüllü doktor olarak gider ve orada sol kolunu kaybeder.En sonunda İstanbul’a tekrar döner

Aldatacağım Özeti Esat Mahmut Karakurt

Macit isimli bir muhariri bir gün kitap yazarken bir bayan arar.Bu bayan Macit’e kocasının onu aldattığını ve o da aynı şekilde kocasını aldatmak istediğini söyler.Bu aldatma işini de onunla icra etmek istediğini ifade eder.Macit ilk önce bunun bir oyun olduğunu ve bu bayanın onunla dalga geçtiğini zanneder.Fakat kadının konuşmasıyla onun ciddi olduğunu anlar ve kadının teklifini kabul eder.Kadın onu emin olduktan sonra tekrar arayacağını söyleyip telefonu kapatır.Bu görüşmeden sonra Macit’in içine kurt düşer.Bu ona hazırlanmış bir tuzak olduğu hakkında şüpheye düşer.Bir sonraki gün o kadın tekrar arar ve Macit’e hemen gelmesini söyler.Macit hemen bir taksiye atlar ve kadını evine gider.O akşam Macit Mualla’la birlikte olur.Sabah olduğunda Mualla Macit’e hemen evden gitmesini ,içinde kötü bir his olduğunu söyler.Bu olaydan bir iki dakika sonra Mualla’nın kocası yanında iki polisle eve gelir.Macit’le karısını yatak odasında yakalar.Macit çok kötü bir durumda olduğunu ve bütün hayatının

Suçlu Özeti Kerime Nadir

Gerçekte kimin suçlu olduğunu anlatmaya çalışan değişik sayıdaki hikayelerden meydana gelmiştir. Yaşadığımız ve duyduğumuz olaylar karşısında hepimizin bir yorum yapma alışkanlığı vardır. Çoğu kez bu olaylara dış etkenlerin veya vicdanımızın etkisi altında kalarak yaklaşır ve sonuca ulaşırız.  Ama olaylara mantıklı bir şekilde yaklaştığımızda, aslında suçun kişilerin ihmarkarlığı yüzünden meydana geldiğini görürüz. Yani, suş ortaktır. Görünüşte suçlu olarak gözüken birinin, suçsuz olabileceğini, O’nu bu hale sokan etkenlerin suçlu olduğunu unutmamalıyız. İşte böyle bir olay. Kerime NADİR “BİR KAPRİS KURBANI” adlı hikayesinde, böyle bir olayı anlatıyor.                                                                BİR KAPRİS KURBANI Herhalde hem en üzgün, hem de en mutlu olduğumuz günlerden biri demezun olduğumuz gündür. Mezuniyet günü, bütün arkadaşlar sevinç göz yaşları ile bu günü yas törenine çevirmiştik. İçimizde en az üzgün, daha doğrusu mutlu gözüken Müberra idi. O herkezden far

Ümit Dünyası Özeti Şevket RADO

Ümit hayatta vardığınız değil varacağınızı sandığınız en uzak hedeftir.Ona belki de,çoğu zaman varamazsınız.Ama ümit sizi durmadan o hedefe doğru çeker.Hep onun peşinde gidersiniz.Yorulmazsınız ,çünkü çekiciliği size hayatı sevdirir.Gözünüzde silindiği,onu kaybettiğinizi sandığınız anlar,hayatınızın en karanlık anlarıdır. İnsan hayatının bir döneminde mevkiini kaybedebilir.Mevkii kaybetmek de önemli bir şey değildir.İnsan eğer bir mevkie zorla,iltimasla,kayırma yoluyla oturmamış da hak ederek oturmuşsa hiç bir şey onu yükselmekten alıkoyamaz. Bu geçici dünyada misafir olarak kaldığımız müddetçe kaybetmemeniz gereken,hep saklamamız,ruhumuzun bir köşesinde kendisine ufacık da olsa her zaman bir yer ayırmamız gereken tek şey ümittir.Onu kaybettin mi paranın da,mevkiin de sağlığın da yerine gelmesine imkan yoktur.Hattâ ümidini kaybeden insanın artık hayatını korumasının pek değerli bir manası kalmamıştır. Şair “ümmid iledir cihanda her şey “ derken yaşamanın manasını anlatmak istemiştir. P

Tek Adam Özeti Şevket Süreyya AYDEMİR

1 NCİ CİLT 1881-1919 DÖNEMİ 2 NCİ CİLT 1919-1922 DÖNEMİ 3 NCÜ CİLT 1922-1938 DÖNEMİ KİTABIN BÖLÜM BÖLÜM ÖZETİ : CİLT 1 1881-1919 DÖNEMİ: Üç çocuğunun peş peşe ölmesinden sonra Zübeyde’nin hasretle beklediği sarı saçlı mavi gözlü Mustafa bazı kaynaklara göre 1880 bazı kaynaklara göre 1881 yılında SELANİK’te bir Müslüman Mahallesi olan Ahmet Subaşı da dünyaya geldi. Mustafa’nın dünyaya geldiği sırada babası Ali Rıza Efendi kereste tüccarlığı yapıyordu. Ali Rıza Efendinin işleri ileride Rum eşkiyası yüzünden bozulmuştu. Ali Rıza Efendinin işlerini yürütememesi kendisini moral ve fizik bakımından çökertti ve Ali Rıza Efendi 47 yaşında hayata veda etti. Ali Rıza Efendi öldüğünde Mustafa 7 yaşında ve evin tek erkeğiydi. Okul zamanı geldiğinde Mustafa ilk önce annesinin gönlü olsun diye mahalle mektebine daha sonra babasının ustalıklı bir manevrasıyla Şemsi Efendi okuluna kaydedildi. Bu okulda 1891 yılına kadar okudu. Daha sonra, babasının ölümü üzerine dayısı tarafından çiftliğe götürüldü. Ç